23 Ocak 2008 Çarşamba

SENİN GELMEYİŞİNE BİR NESİR DENEMESİ....

İşte Eylül de bitti. Ve sen hâlâ gelmedin. Yağmurlar damlayacaktı ıslak saçından, gözyaşından bir deniz getirecekti seni. "Aah"ların şişirdiği yelkenleri yürek zarından yapılmış bir gemiyle gelecektin. Ellerinde gözlerimi getirecektin; seni Yusuf bilip, Yakup gibi giderken ardın sıra yolladığım gözlerimi. Bunca küf kokmayacaktı ayrılığımız. Kavlimiz böyle değildi. Beni hacil bırakmayacaktın ele-güne, dosta-düşmana karşı. Sevmek yüreğe saplanmış bir bıçaktı, biliyorum; fakat bunca firkatin adını da koyamıyorum. Bilseydim, imrenir miydim hiç uçan kuşlara? Bilseydim, aylardan Eylül'ü, vakitlerden akşamı, çiçeklerden zambağı, kuşlardan turnayı, leyleği koyar mıydım lugatlara? Bak, kokun geldi burcu burcu toprak gibi, bir yoksulun ellerine düşmüş sıcak ekmek gibi, kan gibi, gözyaşı gibi, ter gibi, emek gibi; fakat sen gelmedin. Acın geldi, sancın geldi. "Derin bir nefret olmadan derin bir muhabbet nasıl olur?" demiştin ya, bak, kıtlıkta verilmiş bir sokum gibi yolladığın hıncın geldi. Nemrud'un geldi, ateşin geldi. Maskelere dönüşmüş yüzün ve binbir türlü sahte eşin geldi. Yokluğun, güzün ve kışın geldi Şarkıların, resimlerin, ağlayışın geldi; sen gelmedin. Firavun'un geldi, Haman'ın geldi, Karun'un geldi, fakat Harun'un gelmedi. Şeytan'ın geldi, Tufan'ın geldi, Kenan'ın geldi, tüm düşmanlarına taş çıkartır düşmanın geldi; ama sen gelmedin. Bak, sevdanı süpürüyor Firavun'un çöpçüleri. Hatıranı kundaklıyor kırılası elleri. Ocağına tüneyen baykuşlar, mabedine put dikmek için Âzer'i çağırıyorlar. Anaların rahimlerine bir yılan gibi süzülüyorlar; bu yüzden Neron gibi, Kaligula gibi, Şeddad gibi, Haccac gibi, Hülagu gibi, kanlı doğuyor yeni doğan bebelerin elleri. Zavallılar! Her biri bir yediveren olan milyonlarca sevdayı toprağa gömüyorlar. Güneşe seni seviyor diye tutuklama emri çıkarıyorlar. Senin rengin diye yeşilin her tonunu darağacına çektiler. Senin mevsimin diye baharı gıyabında idama mahkum ediyorlar. Senin insan kardeşlerine yerin üstünü zindan ettiler; fakat yerin altı imdada yetişti. Senin doğal kardeşlerin onlar, fakat bunu bilmiyorlar. Tıpkı Nuh'un yer-gök kardeşleri, İbrahim'in ateş kardeşi, Musa'nın asası gibi. Onlar, senin uğruna çektiğimiz her "aah"ın bir fırtına, senin uğruna kaldırdığımız her elin bir dağ, senin uğruna döktüğümüz her damlanın bir atom bombası olduğunu yeni yeni öğreniyorlar... öğrenecekler. Fakat sen, sen biliyorsun bir nice beklendiğini. Anaların göğsünde hamayıl gibi gezdiğini, her biri sana Meryem kesilen genç kızların başına tac olduğunu biliyorsun. Ah, biliyorsun sırtlarında Firavun'un kamçısı şakladıkça, her birinin isyan kraliçesi birer Asiye kesileceğini. Gürbüz çocukların, ağır sancılarla doğduğunu biliyorsun. Biliyorum, bu yüzden gelişini erteliyorsun. Sevenlerini aşkına bileyliyorsun. Yokluğunun daha çok fark edilmesini bekliyorsun. Bak, diyorsun, ufka bak, karanlığın en koyu olduğu an, fecre en yakın zamandır. Ey dünyaların en muhteşem gelini! Kim bilir, belki de sevdalılarından sana sadakatlerini ispatlamalarını bekliyorsun. Sahte aşıklarını deşifre ediyorsun. Doğru ya; "mehir bedelini" ödemeden, hangi dünyalı seni görebilmiş ki? Ama keffaretimiz, yokluğunun dehşetine bunca zaman katlanmak olsun. Bu acıyı mehre bedel kabul et. Bilir misin intizar, eşeddu mine'n-nar"dır? Bekletme ki, bekleniyorsun!. MUSTAFA İSLAMOĞLU

12 Ocak 2008 Cumartesi

UTANIYORUM....

Utanıyorum... Gel ya Ebubekir vefayı anlat bize… Dostuna kılıç kaldırdı diye öz oğlunun karşısına çıkışını anlat. Oğlun Abdurahman Müslüman olduktan sonra sana "babacığım bedirde kaç sefer karşıma çıktın seni hep başkalarına bıraktım deyince sen, oğul vallahi o gün sen karşıma çıksaydın seni başkalarına bırakmazdım" deyişini anlat. Yol arkadaşı olacaktın sadık dostunla hicret yolculuğunda ve arkanda yedi sekiz yaşlarında Esman ve Aysen vardı. Onlara ne olacak dememiştin ve çıkmıştın yola. Tıpkı Hz İsmail’i arkada bırakıp ayrılan Halil peygamber, dede İbrahim gibi. Anlat yüreği arkada bırakıp dostu yarıda bırakmamanın vefasını.Ebu Ubeyde’ye söyler misin ya ebubekir o da anlatsın.. Vefayı o da söylesin bu katı kalplerimize. Neyden vazgeçtiklerini ve neye bir ömür boyu yar olduklarını anlatsın… Bediri anlatsın bize… Hani karşısına babasının çıktığı savaşı anlatsın. Ümmetin emini Ebu Ubeyde’ye söyle ey sadık dost… o savaşı, o baba-oğul kavgasını anlatsın. Canan için candan vazgeçişini anlatsın söyle. Babasından köşe bucak kaçışını anlatsın yani. Baba katili olmamak için kaçışını anlatsın ve sonra öyle an geldi ki kaçacak bir yer kalmayınca nebiye kalkıp inen kılıçlardan bir kılıç olan babasını kumlara serişini anlat. Evlattan vazgeçişi senden duysun bu ümmet ve gerektiğinde yüce dosta vefa yolunda babadan vazgeçişini de Ebu Ubeyde anlatsın bize.Ey sıddık, söyle damadı-ı nebi, şah-ı merdan, haydar-ı kerrar Aliye, söyle o da anlatsın Bedirin bedelini. Dosta vefayı ve candan geçişini o da anlatsın… bedir sonrası esirler getirilirken Resulullahın huzuruna. Ya resulullah eğer esirler öldürüleceklerse bana da kardeşimi ver onun kellesini ben uçurayım ya resulullah deyişini anlatsın... Bilmem vefa fotoğraflarında karelere takılır mıyız acaba. Büyük dostların safında yer alanların yer değiştirişi karşısında vefa resmi çizebilir miyiz onlara karşı. Sihirbazların firavunu terk edişlerinde vefasızlık olmaz, ama havariler isayı yalnız bırakırlarsa şayet işte o zaman yürekler yanar yedi kat semada. Semanın yağmurlarında göklerin gözyaşları olur o an. Gök ehli, ehline sadıktır ey yar, sen sadık ol gök ehline sevdalı olan yer sakinlerine…Gidişleri seni üzsün dostlarınVe üzül dost umutların seni terk edişine…Asra damga vuran katran ağacı ve asrı gözyaşlarıyla sulayan şadırvan camii… hep anlattı asrın alilerini ebubekir ve Ebu Ubeydelerini…Onlar anlattı ben utandım… Utandım onlar anlattı. Kabuk bağlamamış yaralarımız var bizim. Gidişleri korkuyla izleyecek bakışlarımız olsun bizim. Dumanı hala çıkan yürek yangınlarımız var bizim. Kuruyuşunu korkuyla izleyeceğimiz gözyaşı çeşmelerimiz olsun…Ağlamak kar etmez kül olmuş mala. Ve kesmek tedavi etmez kangren olmuş yarayı. Vefayı ne küle ne kangrene çevirmek yakışmaz bize… Yanımıza gel ve sen anlat ey sadık dost. Resulullahın Ashab yaralarını sarışını anlat… nazenin…. __________________

1 Ocak 2008 Salı

BİR İNŞİRAH AYETİ KADAR SANA GELDİM....

İnşirâh İnşirâh İnşirâh Hâra düştüm,dilime kan değdi yüreğime od.Dâra düştüm Ey Rab bana bir inşirah..Ah-u efgânımı bir dinleyiver, bu gece çok karanlık katran karası olmuş göğsümü bir açıver Daraldım Bir bakıver..
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?(inşirah/1)
Genişlettin ey yar! Dünyadan bunaldığım her vakit, yağmur yağmur yüreğime, damla damla gözlerime düştün. Semalarda yerim yok bilirim, arşlardan ta ki gönlüme düştün. Yaralar bedenimde yol çizerken adeta, tuz değil, sen gönlüme tılsım sürdün. Dünya zemininde ayaklarım kayarken bir bilinmezliğe, tut ne olursun bırakma bilmediğim âlemlere Gece ve ben iki biçare yine kapındayım. Soluklanmak istiyorum Ya Rab! Gece yeminli konuşmuyor benimle. Gece küskün bana, yalnız bıraktım onu gelirim diye. Gitmedim ona Ya Rab! Geceler bensiz geçti,seccadeler eşsiz,yıldızlar yoldaşsız kaydı.Geceye söz verdim gelirim diye,gitmedim.İhanetim var ona..Gece yeminli..Ben sana bugün yalnız geldim.Terkedilmiş sevdaların mekanından geliyorum.Yıllanmış sevgilerin koynundan.Ayrılıklardan geliyorum.Yalnızlıktan Gönlümün tenhasından geliyorum.Gecenin günahlarımı örtmeyen mahremiyetinden geliyorum.Dünyanın arkamdan yırttığı gömleğimle.Kimsenin duymadığı ama kulağımı çınlatan aff sesleriyle geliyorum.Ademin utangaç bakışlarıyla,Nuh un terk-i diyarıyla bir yunus affı edasıyla geliyorum.Daraldım Ya Rab! Kabul ümidinin ferahlığıyla geliyorum. Yüreğim üşüyor artık, mahşeri bir yalnızlıkla geliyorum. Aç Ya Rab ne olursun aç göğsümü tekrar bir köz değdir. İçimin vahalarından kurtar beni. İnşirah inşirah inşirah ayet ayet genişlet beni.
Yükünü senden alıp atmadık mı? O senin belini büken yükü .(inşirah/2)
Attın ey yar! Ben bilemedim yükümün azaldığını ama sen hafiflettin beni. Dünyanın omuzlarıma yüklediği bu ağırlık, yüzümü yere düşürmeye başlamışken, bu yükü benden alarak belimi sen doğrulttun. Rükuya eğilen bir beden senin karşında yüce makama erdi. Secdeye değen baş, merhametinle sana erdi. Oysa ben bilemedim. Kirlenmiş yüreğimle, sözlerimi dünyaya aşina ettim kapıldım bu misafirhanenin işvesine. Şimdi temaşa bile edemiyorum masivayı. Aydınlanmıyor gözlerim, yeşermiyor kırık düşlerim. Yoksa Ey Rab ben, sen olan benliğimi çoktan mı tükettim Züleyha kadar günahkârım, Yusuf kadar masum olmak isterdim oysa ama ben düştüğüm zindanda ezilecek kadar günah topladım. yüküm ağır Tüm zerrelerim affına sığındı Mecalsizim, hissizim, bir o kadar da cahilim Al yükümü Ya Rab ne olursun al belimi büken bu yükü tekrar hafiflet beni.Doğrult ki beni,yüzüm sana dönebileyim.Elimi sana açabileyim.İnşirah inşirah inşirah ayet ayet doğrult beni.
Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?(inşirah/4)
Yücelttin ey yar! En şerefli varlık olarak açtım dünyaya gözlerimi.Mahlukata halife eyledin.İns-an makamında ruhuma can verdin..verdin de ben kıymetimi bilemedim.Aklımı sürgün ettim mantığın hiç uğramadığı yalancı uğraşlara.Her mevsim yağmur yağarken ruhuma,nadasa bıraktım kurak gönlümü.Her insan ektiği biçer değil mi Ya Rab! Günah ektiğim bahçelerde karagüller büyüdü, kokusuz renksiz. Işığım bir mumun aydınlandığı kadar, verdiğim bir aldığım kadar fakat ben olamadım bir senin bana biçtiğin değer kadar. Biraz mağrur, biraz bîzar, biraz da kendimi şekva ile geldim. Değersizliğimi bilerek, mecruh bir hal ile geldim işte Sen şanımı yüceltirken, ben bir o kadar aczi yetimle, nasır tutmuş ayaklarımla, kör olmuş gözlerimle, karalanmış hanemle geldim. Kalbimi avucuma sıkıştırarak, rengini kimse görmesin diye saklayarak getirdim. Amansızım, dermansızım, fermansızım. Ne olursun Ya Rab yeniden yücelt beni gönül gözümden geçir beni.Gözyaşına gark eyle beni eyle ki insan bileyim kendimi.İnşirah inşirah inşirah ayet ayet yücelt beni.
Yalnız Rabbine yönel.(inşirah/8)
Hayatın koylarından çıkıp senin limanına yöneldim Yar Rab!Sen ki sana gelmeyene dahi lütfederken,bilirim geri çevirmezsin beni kapından.Nihayetsiz aczi yetimle,dünyevi arzuların kıvrımlarından,yokuşlu yollarından,ben kendimden geçerek sana geldim bu gece kün diyerek eyleyiverirsin diye bir ferman,ben ahvalimi dökerek sana geldim Ya Rab!.Benim sana anlatmaya halimi kelama ne hacet,sen beni bilirsin benim halim zaten aşikâr.Kurtar ne olursun bitsin artık bu esaret! Nefsaniyetin haysiyetini huzurda kırmaya geldim. Bakıp görmeyen gözlerimi sende açmaya, atıp yanmayan kalbimi sende yakmaya, her boşluğa sayan ama her daim seni anmayan dilimi konuşturmaya, sana muhtaçlığın şerefini başıma taç etmeye geldim. Sevdası her şeyden âlâ ne olursun aç yüreğimi ben senden bir inşirah istemeye geldim İnşirah inşirah inşirah ayet ayet ferahlamaya geldim. Nola ahh nola Ya Rab, ben sende kalmaya geldim. Bir inşirah ayeti kadar sana yönelmeye geldim......

30 Aralık 2007 Pazar

KAPI ÇALAR

Kapı çalar… Sabahın erken saatlerinde… Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden “Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım.” Diye geçirirsiniz…
***
Kapı çalar… Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kâğıda bir imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. “Artık canım sıkılmayacak” deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız…
***
Kapı çalar… Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu, hatta günlerce sürer. “Yaşamak ne güzel” dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken…
***
Kapı çalar… Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu. Elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz “Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre… ”Bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı. Hatta koşup hanımınıza anlatırsınız…
***
Kapı çalar… Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. “Oğlum benim…” diye hasretle kucaklarken gözyaşlarınızı zapt edemezsiniz. Mutluluğunuz oğlunuzun izni kadar uzar…
***
Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizde. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar… “Ve Kapı Çalmaz…” En büyük misafir gelir. Adeta kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. “Niye haber vermedi?” diye içinizden geçirirken “Doğduğundan beri zile basmaktayım.” Der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir…
Murat Başaran
Yağmurda ıslanarak çıktık yola yüreğim.. Biz her şeyi göze alarak çıktık bu yola....Ve acılara göğüs gererek devam edeceğiz hep..Tebessüm ederek hayata...Tıpkı bir güneş gibi doğacağız yüreklere...Bir gül gibi açacağız sevda mevsiminde.... Tek sermayemiz sevdadır bizim..tek dostumuz yıldızlar..Onlara anlatırız kendimizi..Onlar anlar sadece bizi...Ve saklanırız geceye..Kimse görmesin bizi bilmesin diye....Umut olup yağarız gökyüzünden..Aşk olur yanarız gönülden...Ve yürürüz yüreğim..Bütün engellere karşı...Eğer soktuysak elimizi taşın altına ezilse de çekmeyiz yüreğim..Hep dediğim gibi ya... Yağmurda ıslanarak çıktık yola yüreğim.. Biz her şeyi göze alarak çıktık bu yola....Ve acılara göğüs gererek devam edeceğiz hep..Tebessüm ederek hayata...Tıpkı bir güneş gibi doğacağız yüreklere...Bir gül gibi açacağız sevda mevsiminde.... Tek sermayemiz sevdadır bizim..Tek dostumuz yıldızlar..Onlara anlatırız kendimizi..Onlar anlar sadece bizi...Ve saklanırız geceye..Kimse görmesin bizi bilmesin diye....Umut olup yağarız gökyüzünden..Aşk olur yanarız gönülden...Ve yürürüz yüreğim..Bütün engellere karşı...Eğer soktuysak elimizi taşın altına ezilse de çekmeyiz yüreğim..Hep dediğim gibi ya... Aşıklar diyarına ulaşmak o kadar kolay mı...Acıya tebessüm gerekir..Taş atan ele gül atan el gerekir...Bize engel koyana dost eli gerekir...İşte yüreğim kolay mı sandın..aşıklar diyarına ulaşmayı..Kolay mı sandın sen aşkı...Hiç kolay değil yüreğim hiç kolay değil...Aşk sandıkları gibi oyuncak değildi ki...Aşk yanmaktı aslında sadece geceleri ağlamaktı kimse bilmesin görmesin diye...Aşk MUSAB’dı yüreğim AŞK EBU BEKİR di....Ve onlar gibi olabilmekti..Sevgili için can vermekti....Kardelen kadar temiz su kadar saftı aşk... Ve yüreğim aşk sadece çift kişilik yaşanan bir yalnızlıktı...Ve yüreğim aşkı,sevdayı koyup bağrımıza umudu alıp koynumuza gidelim yüreğim gidelim...Okşanmamış yetim başları,dinmeyen hasret acıları bizi bekler yüreğim...Ve tanıtalım yüreğim kendimizi herkese..Duysun bilsin bizi bütün acılar...Ve bütün yangınlar..Biz sevda yağmurlarında ellerini açmış bekleyen bir garip dilenciyiz....
Yüreğim çıktığımız bu yolda bize taşlar atılacak hep..Belki acı çekeceğiz ikimizde...Acıtacaklar bizi kanatacaklar...Hep oklar fırlatılacak belki de... Ama unutma yüreğim bu yolda sana gelen okları gül kabul etmezsen yükselemezsin... Hadi şimdi yürüyelim senle umuda..Beklerler aşıklar diyarında...Kolay değil yüreğim sanma hiç kolay değil aşık olmak..Hele aşıklar diyarına varmak...Öyle olmalıyız ki bize verilen zehiri bal diye yutmalıyız...İşte aşıklar diyarına böyle yola çıkılır.... İçimizdeki bembeyaz güller kana boyandı yüreğim.Kana boyadılar hep.... Biz tebessüm edelim yüreğim sadece tebessüm edelim... ağlayacaksa da gece ağlayalım..Kimse görmesi ağladığımızı kimse bilmesin...Yıldızlar görsün sadece..Dosttur onlar bize...Hep ışığıyla umut olur bize... Sen incinme yüreğim yarınlar bizi bekler....Okşanmamış yetim başları bizi bekler...Gidelim yüreğim yanımızda umut götürelim..Tek sermayemiz olsun umut..Tek nedenimiz.... Ve masmavi gökyüzünde duman olanları görmeyelim yüreğim...Varsın kanatsınlar bizi yaksınlar acıtsınlar hep....Biz hep tebessüm edelim yüreğim....Ağlayacaksak da gece ağlayalım..Kimse bilmesin kimse görmesin.... Ve şimdi sevdayı sarıp koynumuza yürüyelim yüreğim...Vursunlar bizi kırsınlar yaksınlar ama sevdamıza dokunmasınlar yüreğim....Ona dokundurtmayalım kötüleri...Çünkü o saf ve temiz sevdamız bizim tek yaşam kaynağımız...Yaşamayı öğretti bize o sevda gerçekten sevmeyi öğretti....Sevelim yüreğim hep dürüstçe mertçe ve yüreklice....

DİNLE BENİ YÜREĞİM!

DİNLE BENİ YÜREĞİM!!! Umudum var yarına....Güneş doğacak yine....Ve hayat başlayacak..Yine incitecekler yüreğim seni...Yine kanatacaklar dikenleriyle....Başını kaldır yüreğim bak sen gökyüzüne hala masmavi rengi görüyorsan yürü ve bak önüne...Anladın dimi artık her şey sahte..Herkesin yüzünde birden fala maske...Yüreğim yetişelim artık sonu gelmeyen yangınlara..Bizde yansak da söndürelim başka yananları...Anlatalım katı yüreklere sevdanın adını.....Ve kazıyalım gökyüzüne sevgiyi ve aşkı....Hisset yüreğim bu mevsimde esen rüzgarları....Hissetme ama sana atılan taşları.. Devam edelim yüreğim severek devam edelim.... İlk önce sevmeyi sevelim yüreğim.....Dua edelim sevmeyi sevmeyenler için...Ve ağlayalım ağlamayı bilmeyenler için.... Bir sevda mevsimindeyiz yüreğim.....gülleri gözyaşıyla büyütülen bir sevda mevsimi.....Rengini kandan alan gülleriyle örtülen bir sevda mevsimi...Hayallerin bulutlarda gezdiği bir sevda mevsimi.... Yarınlar bizi bekliyor yüreğim....Acılar bizi bekliyor..biz hep tebessüm edelim yüreğim içimiz kan ağlasa da.....Ve yüreğim tanıtalım kendimizi bizi bilmeyenlere...BİZ KİMMİYİZ??? BİZ SEVDA YAĞMURLARINDA ELLERİNİ AÇMIŞ BEKLEYEN BİR GARİP DİLENCİYİZ....

29 Aralık 2007 Cumartesi

ANLADIM!!!!

Anladım...! "Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,kendi yolumu çizdiğimde anladım.
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil.Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış.Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.
Sevmek ile sevilmenin yolu önce kendini sevmekten geçermiş.Neden kendine aşık olduğunu anladım.
Acı, doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden.Neden hiç ağlamadığını anladım.Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş.Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.Ve sevilenle ağlayamıyor, kaçıyorsan ondan, çaresizliktenmiş.Senin acın için odamda tek başıma hıçkırıklarla ağladığımda anladım.
Bir insanı herhangi biri kırabilir ama bir tek çok sevdiği acıtabilirmiş.Çok acıttığında anladım.Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her bir damla gözyaşını.Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım.
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet.Yüreğini elime koyduğunda anladım.
Tek başına ayakta durabilecek kadar güçlüysen, yanında tutanlar varmış.Neden hiç yalnız kalmadığını anladım.
Ve Sana ihtiyacım var, gel diyebilmekmiş güçlü olmak.Sana git dediğimde anladım.
Biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum diyebilmekmiş sevmek.Git dediklerinde gittiğimde anladım.
Dostun seni bir kez terk edermiş, bin kez değil.Aslında hep yanımda olduğunu anladım.Ve bir kez terk etti mi seni, affetmek çok zormuş,Ben de affedemediğin şeyin ne olduğunu anladım.
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan.Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.
Özür dilemek değil, affet beni diye haykırmak istemekmiş, pişman olmak.Gerçekten pişman olduğumda anladım.
Affedemem, çok geç demek gururdan başka bir şey değilmiş hâlâ sevgi varsa içinde eğer....

AŞK; MAŞUK ve AŞIK..

AŞK Sarp kayaların dehlizinde saklı,Tılsımlı define gibidir.Ele geçirilmesi bir hayli zordur.Sabır ve meşakkat ister.Ele geçen definenin muhafazası iseO defineyi bulmaktan daha zordurSadakat ve istikamet ister...
MAŞUKKaf dağının ardındakiZümrüd-ü anka kuşu gibidir.Pek nazlıdır, hiç ihmale gelmez.Teslimiyet ve muhabbet ister....
AŞIKAşığın durumu ise çok farklıdır.Ne cehennem ister ne cennet.Ne saltanat ister ne servet.Sevildiğini bilmek yeter ona.Buna da diyet isterEn mühimi de, koca bir yürek ister...

YAĞMURRR

YÜREĞİMMMM

İÇİMDEKİ İBRAHİM & NEMRUDUN HİKAYESİ...

İçimdeki İbrahim & Nemrudun Hikayesi... Yola küçük bir çocuk olarak başladım.... Büyümeye başladım, her insan gibi yaşamaya,yaşama tutunmaya o kırık ellerimle, o incinmiş yüreğimle, o minik tutarsız yüreğimle merhaba dedim hayata. incindim hep kullanıldım,belkide kullanılmaya rant gösterdim,insanlara yakınlık duymak adına bişeylerden feragat ettim! Hep kendimi yok ettim! Gitti benden bir şeyler, o bir şeylerin adını bile koyamıyorum artık. Ben olmuşum bir İbrahim kendimi arıyorum.. Kaybolan yüzlerde soruyorum kendimi.Yalancı aynalara bakamıyorum yuzumun çirkinliğinden, gönlümün soğukluğundan korkuyorum artık yapacaklarımdan, korkuyorum Abi....Yapabiliceklerim'den korkuyorum.Kendimi durdurulmaz hissediyorum,Biliyorum Zekama'da güveniyorum,Aptallığıma'da öyle... Öyle bir sarhoşum'ki vursan yıkılmaz, tutsan kalkmaz.. Öyle işde... Aklımı hep avuç içlerime alıp geziyorum.Dedimya Artık ibrahim oldum, arada nemrudu'da oynuyorum.Nemrudu sevmiyorum içimdeki nemrudu! ! ! ibrahim daha ağir, daha baskın geliyor sanki, ama nemrudda çekiyor, Nemrud'da bir benlik bir hoşnutluk var sanki? İbrahim'deyse Huzur... Nere gitsem ıkısınıde götürmekteyim ve biliyorum'ki birini öldürmekteyim birini yaşatmakta,ardından diğerine ölürken can vermekte... Diyorum'ya Abi, ben ölüyorum... Diğer ikisi yaşıyor içimde.. Bense ölmekteyim... Birini yaşatmayı bilsem ve seçimlerimde kararlı olsam; ya İbrahimi yaşatacak huzura kavuşacak bu ruh, beden,akıl, zihin.... Yada; Nemrudu seçicem hepten Zalim olucak bu Ruh ve Benlik... ikiside gerçekten çok çekici. Biri: Bu tarafta hükmünü sürüyor, Diğeri öteki tarafı hatırlatıyor... Acaba hangisi olsam? Hadi sen söyle, söylede bileyim en azından belki yardımın olur. Biliyorum'da aslında sorulan sorunun bana gelecek cevabını! Diyeceksin'ki Nemrud olup'ta ne yapacaksın? İbrahim ol, insan ol... Demesi kolay değilmi? İbrahim... İbrahim ha İbrahim! ! ! ... Ahh Bir Olabilsem Abi.... insan hep kötüye meyillidir oysa değilmi? önce nemrud olayım, ibrahıme zamanım, ömrüm yeterse birde onu deneyeyım. off ya offf! ! ! neyi nasıl yapıcamıda bılemez oldum... söyle yol göster bana! ! ! Abi.. Abi Suskunsun? ... Hangisi olayım? .... Yine Yanlız Kaldım Anlaşıldı Dinleyen Bile Yok Beni... '' Her seçimin bir bedeli vardir.. Korkarım: bu seçimin sonu nemdura doğru yol alıyor.. Nemrud olup, Nemrudu öldürmem Gerekki ibrahim yaşasın... '' Ömer Faruk Demircan

28 Aralık 2007 Cuma

HÜZÜN GÜNLERİ.....

"Hani söz vermiştik âlemi ervahta;Bela demiştik elestübirabbikum sualineYaratıcı rızk verici ve yegâne kanun koyucu olarak Allah'ıÖnder olarak ta Onun Resulünden başkasını tanımayacaktık!Hani söz vermiştik Erkamın evinde;Hangi şart ve ortamda olursa olsunİlayı kelimetullah misyonunu yürütecek,Musibetlerden yılmayacak, hiçbir tehditten korkmayacaktıkVe gerekirse ölümlerin en güzeline talip olacaktık!Hani söz vermiştik Akabe Tepesinde;Kendimizi ve ailemizi koruduğumuz gibiKanımızla, canımızla ve malımızla Koruyacaktık Rasulullah'ıHani söz vermiştik Akabe Tepesinde;Doğru olan her şeyde Resule itaat edecekRabbani davayı elden ele, gönülden gönüleBalçıkla sıvanmayan hakikat güneşini,Cihatsız ve şahadetsiz bırakarak lekelemeyecektik!Hani söz vermiştik Medine de;Hani söz vermiştik dünya kardeşliğinin Engüzel teşekkül etmeye başladığı Medine de;Kıyamete kadar tüm Müslümanlar kardeştirVe bizler ve bizler muhakkak ki müminler kardeştirFermanı ilahisine gönülden bağlanacaktıkVücudun azaları gibi birbirimizin derdiyle dertlenipSevinçlerine ortak olacakKomşusu açken tok yatan bizden değildir düsturunaEvrensel komşuluk bildirisineKardeşliğin en ateşiği olarak bakacaktık!Hani söz vermiştik Rıdvan da;Başımızı tutamayan ellerimizi kökünden kurutacaktıkNemlenmemiş bir gözü,Yara almamış, çile çekmemiş bir bedeniMevla’ya sunmayacaktıkMücadelesiz ve vuslata özlemsiz geçen bir günüYaşanmamış kabul edipDoğarken nişanlandığımız ölümle Cihat masasında, şahadet gömleğini giyerekNikâhlanacağımız günün hasretiyle yanıp tutuşacaktık!Hani söz vermiştik;Ayaklarımızı vura vura Mekke ye girdiğimizdeDinime, namusuma göz diken zalimler tekrar işbaşına gelirseMukaddes beldelere ebreheler tekrar saldırırsaMevla’mızın ebabil kuşları olmaya talip olacaktık!Hani söz vermiştik Rasulullah’a;Cahiliyle adetlerini bir daha diriltmemek üzere kökünden kurutacaktıkMiras bırakılan emanetlere sımsıkı sarılacakAhkâmı-Kur'aniyi tüm dünyaya hâkim kılacaktık!Ahde vefa gösteremedik Allah'ım;Zihinlerdeki hatırasını çoktan silmiştikŞahadet mi? çok uzaktı bizdenTanımıyorduk onuSözlüklerimizden bile çıkarmıştıkÇile çekmeye yanaşmadıkÖyle eğildik, öyle eğildik ki;Doğrulacak ne bir belimizKaldıracak ne bir başımız kaldı!Utanıyoruz Allah'ım;Nemlenmemiş bir gözle, yara almamış bir bedenleHuzuruna varmaya utanıyoruz!Ahde vefa gösteremedik Allah'ım;Bunu biliyoruzAma şunu da biliyoruz ki;Rahmet deryanda ufacık bir damlayızYüzümüz yerde ama...Affet Allah'ım, Affet Allah'ım, Affet...."

GÖZ YAŞININ DUAYA DURDUĞU AN!

  • Kalbimin kiri, yüzümün karasıyla kapındayım.... Bir mümin bir hataya ikinci kez dûsmezdi; ben duştum Geldim; Sen Afûv olduğun için Rahmet kapısının onun de durdum adini sesliyorum, hiç durmadan, yılmadan iste geldim; Sen benim tek inandığım, dayandığım, medet dilediğim, dost um dediğimsin. — Beni kendine Halil edindiklerinden eyle. İste simdi kalbimde ne varsa dilimde, Sen benim Mabudumsun, Halikımsın, Rezzakımsın, Settarimsin; beni de Abdi hitabına muhatap olanlardan eyle. — Sûrttûgumde düzeltmeyi, dûstûgumde doğrulmayı nasip eyle. Su anda duaya durmuş Müslim ve Müslimelere, mümin ve müminlere Mucib isminle muamele et ve bizleri yolunun yolcuları eyle. Hayatimizi ôlûmûmûzû ve hasrımızı hayırlı ve güzel eyle.... Rabbim, Bir insani koy kalbime ama o insan Senin de sevdiğin bir insan olsun. — Ve beni ôyle bir insana sevdir ki, o insanin kalbinde Sen olasın. Ki ben o insanin kalbinde Seni bulayım. Beni ôyle bir insanla buluştur ki benden ônce onunla buluşmuş olan Sen olasın. — Onunla el ele tutuştuğumda ikimizin elinin ûstûn de Senin Elin olsun. Bana ôyle gözler göster ki ben o gözlerden Sana bakayım.

ASİ&AŞILMAZ

Asi & Aşılmaz Sorarak'mı başlasam yoksa adını merak sözlerinin altına gizliyerek Sorguluyarakmı hayatın bu boktan ve çekilmez yönlerini öğrenmeye çalişsam... Hani, Birini seversin, Tamam dersin karşıma çıkan budur! Bakmazsın yaşına, yerine, yurduna, kültürüne, seviyesine cahilliğine, zekasına, bahtına,kaderine.. Senin için: o çok güzeldir içtendir sevecendir.... İster 40 yaşın'da olsun ister Taze bir GüL.. Sevmişssindir bir kere ve Gözün görmuyordur,körsündür, hiç olmadiğin kadar gözü karasındır o an ve Çekersin kılıcını kının'dan hemen ardından etrafı kana boğarsın sivri sözlerinle. İncitmek nedir bilmez'ken artık hoyratsındır, Asi & Aşılmaz sarplar gibi dik mağrur'dur başın. Yere hiç eğilmez.... Çünkü Seviyorsundur. Herkez sana Mantık'la bakarken: Geçmiş'te kendilerinin yaşadıklarını veya geçmişteki yaşayan, yaşanan olaylardan, insanlardan ders almadan ve o anki: O kişilerin duygularını hissetmeden,empati neyim, nedir bilip, bilmeden ve yaşamadan o insanı, belkide beni yaşamadan, eleştirirler? Peki Niye? Aynı şeyi sende yaşadın işde! ve mutlu olamadın kavuşamadığın için! .. Bir ömür boyu'da içinde ukte kalmadımı sevdiğine kavuşamaman... Bırak'da biz mutlu olalım dersin; Burun bükerler. Hani: çok bilmişlik vardır ya özümüz'de ve sürekli nasihatler yükselir arşa dilimizde tüy bitmemişken. Biz insanlar? neden böyleyiz? Yaşadığımız Gündelik olaylardan her hangibi birini bir başkası yaşa'sa hata yapsa: hemen kötü görürüz! Horlar & Kötüleriz! Deriz'ki; '' Aha o varya hani o adını söylemiyeyim işde o... şöyle şöyle yapmış.... Sevmiş birini, ama ben hiç yakıştıramadım onları bir birine. Ya insan öle birini nasıl severki? ben olsam sevmem,sevemem '' İyide siz: sen ben değilsiniz'ki beni yaşayasınız? Kalemim Sitem kusucak bu gece Size,Sizlere! ... Anlamsızlıklara, İnsanlara Kadere, Arşa, hatta Kainata Sitem Kusacak! .. Birini seviyorum! İçim'de minik,minik filizlenmeler oldu, sizler'se o filizlerin dibine işiyorsunuz.. İşemeyin kardeşim! Bu hayat benim! Kime ne yargılamak? hem sana 'ne ötekisine ne seviyorsam seviyorum işde! Kimseyi ilgilendirmezki; sana ne oluyor? Hayır size ne oluyor Eyyy Ahali size ne oluyor... Bükmem Boynumu! Eğmem Başımı! Bükülmezdir Bileğim! Hadi! sıkıyor'sa gel bük: Dilimin Kemiğini! ... Nefret doluyum insanlara! .. Sevmıyorum sizi! .. Soğuttunuz kendiniz'den beni.... Sizin içinizden Birini Sevdim, hatta ne içinizdeni? Sizin içinde yaşayan ama sizler gibi olmayan birini seviyorum! Ölümüne sevmişim! Mutluluğu bir an'da yaşasam; Naaşımı serecek kadar karartmışken; gözlerimin nefrini,ferini,serini, hangi cesaretle çıkıcaksınız karşıma... Hadi Buyurun; Seviyorum; Gelin: Siz Engel olun! Ben sizin yıktıklarınızı yapayım usta ellerimle! Yıkan siz, Yapan ben olayım. Harc Bende, Mala bende, Tuğla bende sizlerdeyse: sadece göz var... O gözler'le ancak bakılır.. Kör değiller'se siz güzellikleri göremeyecek kadar körsünüz! Değil'ki benim yaptıklarımı kör'ken yıkmak, Yaptıklarımı görmekten acizsiniz... '' Ey Sevgili; Sev, Öyle Sevki Yaradanına Sığınarak, Ölene, Kaderine Küsene Kadar Sev! Öyle Sevki; Mecnun Ol, Bir Divaneyi Hatırlasınlar Sana Baktıkların'da & Acımtırak Bir Gülümseme Bırak Yüzlerde... Ey Sevgili; Hep Sev Bıkıp Usanmadan Sev Arşın Yedinci Katına Varsın bu sevdan. Ve Bil'ki Ey Sevgili; Acıyı Tatmadan Mutluluk Gelmez Asla... '' Ömer Faruk Demircan

26 Aralık 2007 Çarşamba

AĞLAMAKTAN KORKMA...

AĞLAMAKTAN KORKMA
Bir hurûşuyla eder bin hane-i ikbali pest Ehli-i derdin seyl-i eşk-i inkisarın görmüşüz Nabi (Dertlilerin, güceniklikle akıttıkları gözyaşlarının sellerini gördük. Birkere coşup çağladığı vakit, binlerce ikbal sarayını yerle bir ediveriyordu.)Gözyaşım,Dizeler güzeli dedim sana inci inci ve güzeller incisi koydum adını dizi dizi. Yabanlara gönderdiğimsin hem akın akın, hem canımı verdiğimsin uzak yakın. Sevgilinin geleceği yolları sulayıp süpürmek için sakladım seni. Kirpiklerimi süpürge ettim; sultanlar ayağına düşürmek için tuttum ve bırakmadım seni.Gözyaşım,Bütün boşluklarını sen doldurdun ömrümün. Söylenmedik sözler yerine sen vardın yanımda. Sevdaya dair yeminlerden sonra sen vardın. Köhne zamanın direnci adına, acı çağların yaşlısı ve genci adına yine sen vardın. Dikenler gülden habersiz iken, gözler dilden de fersiz iken; zamanından geriye düşmüş acılar için, manada biçimleri yitiren sancılar için; aynalarda eriyen sırlardan taşarak, ucu kıyamete çıkan asırları aşarak; gerçekten daha gerçek kelamlarda ve Güzeller Güzeli'nden vuslat müjdeli selamlarda sen vardın. Hepsen vardın...Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tövbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Mademki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir.Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır ya. Hayat bir mum alegorisidir hani, mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır ya. Alev can ipliğini yakınca, acıdır ki, bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya. Aşıka göre cennet olur cinnet ve kendi gözyaşında boğulur akıbet... Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler. Fazilettir, diyettir. Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır. Şaire unuttuğu mısrayı bir gözyaşı hatırlatır, şehrazad üveyikler uçuran acıları bir gözyaşı anlatır. Sancılı damarlarda ölümcül çılgınlıkları gözyaşıdır okuyan satır satır. Toplasan gözyaşlarını âşıkın, dalgalı bir deniz olur; süzülürken bağrından, yakar geçer iz olur. Yalnız doğar gibi her insan, yalnız akar her damla ve yağmur yağmur gözyaşıyla ıslanır nisan. Bir kere ölür de kahır yüklü savaşlarda nice aylar batar ve Filistin'de sapanlar çakıl taşları, takaroflar kurşun yerine gözyaşı atar. Ceylanları âmâ düşürünce avcılar, avcıları ceylanlar vurur ve hamuru sevdaların, gözyaşıyla yoğrulur. En son, yağmur kuşları konar kuşpalazı çocukların salıncaklarına, gözyaşı şefkat olur.Gözyaşı ki, kişinin kendisiyle kavgasının sonunda akarsa tomur tomurmercandır ve eğer pişmanlıklarla tartılırsa mübarek bir heyecandır.Gül yüzlülerin kirini gülsuyu kokan gözyaşları alır. Ve damla damla güldökülen ellerde gül kokusu kalır. Tohumu eken bilirGöz yaşın döken bilirGül kadrin diken değilÇileyi çeken bilirVe ey gözyaşım,Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git. Bir atımlık mesafede yalnızlığın kurşunlanan coşkusuyla gel, geleceği savaşa mecbur annelerin korkusuyla git. Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git. Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalın kalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git.Ve ağlamaktan korkma gözüm!..
İskender Pala

İŞTE ÖYLE BİRİ

İŞTE ÖYLE BİRİ Sizi sizin kadar tanıyan biri... Kendini ve hayatı da çok iyi tanıyan biri... Sizi hep düşünen, ama sizin onu düşünüp düşünmediğinizi önemsemeyen biri... Size sizi anlatabilen, sizi başkalarına anlatmayı çok seven, bunu yaparken gözlerinin içi parlayan biri... Sizin için her şeyi yapmaya, her şeyi başarmaya hazır biri... Ne söylediğini bilen, söylediği her şeyin arkasında duran, verdiği sözü tutan, randevularına gecikmeyen biri... Nerede nasıl davranacağını, kiminle nasıl konuşacağını, ortama uymasını bilen biri... Çocukla çocuk, gençle genç, yaşlıyla yaşlı olabilen, bunu yapmaktan keyif alabilen biri... Gülünecek yerde çekinmeden gülebilen, ağlanacak yerde gözyaşlarını saklayamayan biri... Bazen kıskanç, bazen huysuz, bazen şımarık, bazen bencil, bazen kaprisli, bazen kavgacı, bazen inatçı, bazen geveze ama hep iyi niyetli biri... Sizi kırmaktan, incitmekten korkan, size zarar vermeye kalkanlara bütün benliğiyle karşı koyan biri... Kimseye anlatamadığınız sırlarınızı söylemekten çekinmediğiniz, düşüncelerine her zaman ihtiyaç duyduğunuz, ne söylediğini bildiğinden hep emin olduğunuz biri... "Sana ihtiyacım var”dediğinizde, nerede olursa olsun koşup gelen, sıkıntılı anlarınızda yanı başınızda olan ve sizi dinlemekten hiç bıkmayan biri... Birlikte yemek yemekten, film izlemekten, tiyatroya gitmekten, parkta aylak aylak dolaşmaktan, şarkı söylemekten, müzik dinlemekten hoşlandığınız biri... Romantikliğiyle sizi duygu denizinde uçurabilen, gerçekçiliğiyle ayaklarınızın yere basmasını sağlayabilen biri... Sürprizleriyle sizi şaşırtan, çılgınlığıyla şoka sokan biri... Her zaman güvendiğiniz, size asla ihanet etmeyeceğini bildiğiniz, sizi yarı yolda bırakmayacağından emin olduğunuz biri... Sizinle sonsuza kadar birlikte yaşayacakmış gibi hissettiğiniz, sevmeden edemediğiniz onun da sizi sevmekten asla vazgeçmeyeceğini bildiğiniz biri... Hayatınızda böyle biri... Var mı??? Varsa kıymetini bilin!!!!